TANER TİMUR - ÖZEL HABER / İsrailliler, Kovid-19 döneminden bu yana Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne (GKRY) göçlerini sürdürüyor. Adanın çeşitli bölgelerinde çok sayıda konut alan İsrailliler sinagog ve Yahudi Toplum Merkezleri de kurarak göç eden yeni Yahudiler ile dayanışma içerisinde olup, yerleşme sürecinde de rehberlik ediyor. Bu göç, İsrail-İran savaşının başlamasıyla ciddi bir artış gösterdi.
İsraillilerin adaya akın etmesini yorumlayan Güney Kıbrıslı gazeteci Yiannis Pazouros, "Kıbrıs'a Yahudi akını Mossad planı olabilir. İsrailli multi-milyonerler yatırım için çok sayıda konut satın alıyor. Bunu daha önce KKTC'de yapmışlardı. Bu durum bizi ciddi şekilde endişelendirmeli. Çünkü Kıbrıs'tan 'İsrail'in arka bahçesi' olarak bahsediyorlar. Biz bir zamanlar Rus oligarkların arka bahçesiydik ve bunun bedelini ödedik. Şimdi aynı acıyı çekmemek için önlem almamız gerekiyor." ifadelerini kullanarak durumun ciddiyetine dikkat çekmişti.
GKRY'deki ana muhalefet görevini üstlenen aşırı solcu Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL) Milletvekili ve Sözcüsü Giorgos Koukoumas, İsraillilerin göçü ile ilgili Türkiye Times'ın sorularını yanıtladı.
"VATANDAŞLARIMIZ KENDİ GÖZLERİYLE YERLEŞİMİ GÖRÜYOR"
Son 1-2 yıldır İsrail gazetelerinin Kıbrıs’ta ikinci bir İsrail’in kurulmasından söz ettiğini ve Kıbrıs’ı “İsrail’in arka kapısı” olarak nitelendirdiğini anlatan Giorgos Koukoumas, Güney Kıbrıs'ın her yurttaşının büyük işletme birimlerinin ve geniş arazilerin toplu bir şekilde İsrailliler tarafından satın alındığını kendi gözleriyle her gün gördüğünü ifade etti.
"KUZEY KIBRIS'TA DA BİR YERLEŞME VAR"
Giorgos Koukoumas, "Bu durum İsrail’in adamızdaki istihbarat faaliyetlerine ve son yıllarda Güney Kıbrıs ile İsrail arasında geliştirilen askerî iş birliklerine de eklenmektedir. Belirtmek gerekir ki, toplu gayrimenkul satın alımları yalnızca adanın güneyinde değil, kuzey kesimde de İsrailliler (ve başkaları) tarafından yapılmakta ve durum karşısında orada da birçok Kıbrıslı Türk endişelerini dile getirmektedir." dedi.
AKEL Partisi Sözcüsü Giorgos Koukoumas
"ASIL TEHLİKE İSRAİL'İN NÜFUZUNU ADAMIZA YAYMA PLANLARININ OLMASIDIR"
İsraillilerin dinlerini ve milliyetlerini kendileri için tehlikeli görmediklerini belirten Koukoumas, "Asıl tehlike İsrail'in ülkemizde kabul edilemez düzeyde ekonomik ve siyasi güç elde etmesi ve hâkim sınıflarının nüfuzunu adamıza yayma planlarının olmasıdır." diye konuştu.
"İSRAİL KENDİ KATLİAMLARINI ELEŞTİRENLERİ KEYFİ ANTİSEMİTİZM İLE SUÇLUYOR"
Daha önce bir parti yetkililerinin bu durumu gündeme getirip tepki gösterdiğini ve İsrail'in Kıbrıs Büyükelçisi'nin de karşılık olarak kendilerini "antisemitizm"le suçladıklarını söyleyen Giorgos Koukoumas, "Sol bir parti olarak bize göre, gerek antisemitizm gerek İslamofobi ve gerekse her türden ırkçılık asla kabul edilemezdir. İsrail Büyükelçisi’nin bu akıl dışı ve kurumsal teamüllere aykırı suçlamaları Netanyahu rejiminin temsilcilerinin çok bilinen bir taktiğinin parçasıdır. İsrail, kendi savaş suçlarını, politikalarını ve barbarlıklarını eleştiren, Filistin halkıyla dayanışma içinde olan ve Gazze’deki soykırımı kınayan herkesi “antisemitizm”le suçluyor. Eğer böylesi keyfî suçlamalarla bizi susturabileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar." diye konuştu.
Koukoumas, sözlerini şöyle tamamladı:
"Aynı zamanda, Türkiye’nin 50 yılı aşkın zamandır kuzeyde varlığı, adamızın bölünmüşlüğüyle bağlantılı bir örgü halini almaktadır. Bu durum, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler açısından, Kıbrıs halkının tümü açısından güvensizlik yaratmaktadır.
Kıbrıslı Rumların bir kesiminde, İsrail’in bizi Türkiye’ye karşı koruyacağına dair çarpıtılmış bir düşüncenin varlığı söz konusudur. Aynı şekilde, Kıbrıslı Türkler arasında da güvenliklerinin, Türkiye’nin adadaki askerî varlığına bağlı olduğu yönünde bir düşünce de mevcuttur. Biz diyoruz ki her iki düşünce de doğru değildir.
Gerçek güvenliğimiz, Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin uzlaşmasındadır, BM kararlarında öngörüldüğü gibi adanın yeniden birleşmesindedir. Tüm yabancı askerî güçlerden, yabancı vesayetçilerden ve garantörlerden kurtulmamızdadır. Ancak bu şekilde ülkemiz gerçekten bağımsız ve özgür olabilecektir ve aynı zamanda başka ülkelerin adamıza kendi planlarını ve nüfuzlarını dayatma amacıyla, çözülmemiş Kıbrıs sorununu kullanmalarına olanak tanınmayacaktır."